Serinin ilk filmini büyük bir keyifle tekrar tekrar izledikten sonra 2.sini kaçırmamalıydık üstelik ilkini evde seyretmiştik ve 2. sini sinemada seyretmeliydik bu yüzden bu akşam çocukları anneanneleri ve dedelerine bırakıp sinemaya gittik iyiki de gitmişiz nefis bir film seyredip geri geldik.Çok da beğendik tekrar tekrar seyredebilirim bu film muhakkak arşivimizde olmalı.
    Konusunu beyazperde.com dan alıntılayarak şöyle öztleyebilirim:
   “ Dünyanın en ünlü ve zeki dedektiflerinden Sherlock Holmes (Robert Downey Jr.) ve ‘ortağı’ Dr. Watson (Jude Law) bu sefer Londra’nın dışına çıkarak Fransa, Almanya ve İsviçre’ye yol alacakları yeni ve tehlikeli bir maceraya sürükleniyorlar. Onlardan hep bir adım önde olan kurnaz ve vicdansız Profesör Moriarty (Jared Harris) ise -ki Holmes en zeki olma unvanını ona kaptırmak üzere- büyük bir laneti değiştirecek planların peşindedir. Kahramanlarımız ise ne olursa olsun Moriarty durdurmaya kararlı… ”
    Gerçek hayatta da yazarın en popüler Holmes romanlarında kahramanımızın hayatı Moriarty ile uğraşmakla geçiyormuş ve nihayetinde Arthur Conan Doyle yazmaktan sıkılınca, "Son Soruşturma" adlı kitapta Holmes'ü Moriarty'e öldürterek seriyi bitiriyormuş fakat okurların tepkisi üzerine Holmes geri dönmüş filmin sonunda da bu romanlardan esinlenerek çekilmiş sahne sonucu acaba son mu diye düşünürken küçük bir oyunla soru işareti koyuluyor acaba son mu değil mi.Hani filmin tek kusuru 3 boyutlu olmaması diyeceğim ama yönetmen o kadar ustalıkla o kadar güzel sahneler çekmiş ki entelcesi slow motion mu neymiş işte bu teknikle çektiği bir kaçış sahnesi var ki ormanda geçen değme 3 boyutlu filmlere taş çıkarır ama yine de 3 boyutlu olsaymış daha iyi olur muymuş olurmuş.19yy. sahneleri muhteşem  küçük çaplı bir avrupa turu yapıyorsunuz filmde nefis müzikler ve nefis sahneler eşliğinde yani kısacası İngiltere'den İsviçre'ye uzanan yeni Sherlock Holmes macerası çok eğlenceli...Umarım devamı da gelir...


     Blog alemi ile tanıştım tanışalı ki yaklaşık 8 sene oluyor bloggerların kendi aralarında hediyeleştiklerine dair postlar okurdum ama bir türlü cesaret edemezdim.Taa ki bir akşam Leyya facebook sayfasında Tubanın düzenlediği yılbaşı çekilişine bir kişi aradıklarını yazınca ben de neden olmasın dedim ve adımı yazdırıdım.Kura sonucu da Hilalle eşleştim.Konyada sınav stresi ile tramvayda yol almaktayken çalan telefonumla Hilalle tanışmış olduk.Sonrası da malum karşılıklı kargolar yola çıktı ancak ben onun kolisini açınca açıkça yolladığım paketten utandım ne kadar güzel ve ne kadar ince paketlenmişti herşey bana ve keçilerime özel paketler nefisti üzerlerinde ki küçük küçük notlar çok anlamlıydı hele o hırka ne kadar şıktı hoş pakette şık olmayan ne vardı ki.Erene arkadaşım senin için hediye yollamış dediğimde hem çok şaşırdı hem de neden zahmet etmiş dedi arkadaşınla görüşürsen teşekkür et olur mu diye ekledi.Bra da gelen paketi görünce neden yollamış doğum günüm için mi diye sordu.Bu arada onlar da hiiiç tanımadıkları birinden hediye aldılar herşey için teşekkürederim Hilaciğim aslında hiç birbirimiz tanımasak da sanki yıllardır tanırmışız gibi.Benim zevkimi bilerek yollanmış hediyeler ben inci hastası olan biri olarak bayıldım hırkaya hele bir de üzerindeki inciler Hilalin el emeği ile oraya iliştirilmişti çok çok şık olmuş.Kitap ayıraçları vardı paketin içinde Yarıkan ailesinin kitap okuma akşamları için ideal ve öğrencii annenin yorgun ayakları için de krem nefis kokuyor.Çocuklar da kiitapları için çok sevindiler herşey için çok teşekkürederim Eymen Paçanın annesi .





   21 Aralık 2011 abla oluşumun bilmem kaçıncı hala oluşumun da 1. yılı.Abla oluşumun yılı gizli çünkü yaşımız ortaya çıkar sonra ben neyse de kızkardeşimi korumak için söylemedim yaşı ortaya çıkarsa üzülür belki üzmeylim kızcağızı doğumgününde.İki mutluluğun aynı güne denk gelmesi çok hoş bence.Zeynepciğin doğum günü için kurabiye yaptım.Stresli geçen bir karar sürecinden sonra buradaki tarifi yaptım gelinimizin (normalde ona böyle hitap etmeyiz ama sırf onu kızdırmak için yazıyorum) isteği üzerine ki bu sitenin adresini de o vermişti bana çöpşişlere takıp pişirdim kurabiyeleri o da çok hoş bir sepet hazırlamıştı.Tarifi uygularken korktum haliyle süprizdi benim için tutmama riski vardı ancak nefis bir kurabiye oldu hele pişerken mutfağı saran koku bir harikaydı.Tarifi aynen uyguladım sadece üstünü farklı şekilde süsledim.

    TARÇINLI KURABİYE
    Malzemeler:
    • 2,5 su bardagi un
    • 150 gr. margarin (oda sıcaklığında)
    • 1 su bardagi pudra şekeri
    • 1 yumurta
    • 1 paket kabartma tozu
    • 1 paket vanilya
    • 1 çay kaşığı tarcın
    • 1 cimdik tuz
    • yarim cay bardagi sut

    Yapılışı:
    -Oda sıcaklığında yumusatılmıs margarini,un
,yumurta, pudra şekeri, kabartma tozu ve vanilyayı karıştırın. Hamuru kulak memesi kıvamına gelene kadar yoğurun. Hamurunuzun durumuna göre un ekleyebilirsiniz ben yaparken biraz daha ekledim.
   -Hamuru yarım santim kalınlığında acıp kurabiye kalıplarıyla keserek sekillendirin. Yagli kagit serilmiş tepsiye dizin.175 derecelik fırında pembeleşmeye başlayıncaya kadar pisirin (yaklaşık 13 dakika pişirdim)




   Üzeri için :
   •1 yumurta akı
   •150 gr. pudra şkri
   •bir tutam tuz
   •gıda boyası
  -Yumurta akı tuz ve pudra şekerini bembeyaz bir renk alan kadar çırpın.Karışımın çeyreğini ayırıp dilediğiniz renk gıda boyası ile renklendirin.
  -Beyaz olan karışımı bir fırça yardımı ile kurabiyelerin üzerine sürün ve dilediğiniz şekilde süsleyin.Bu süsleme kısmı oldukça uğraştırdı beni ilk defa yapıyordum çünkü daha önce yemek programlarında gördüğüm gibi yağlı kağıttan bir küllah yapıp karışımı bunla sıkmaya çalıştım ancak olmadı ustaları gibi incecik  şekiller elde edemedim sonra buzdolabı poşetine koyayım ucunu deleyim dedim o da fiyasko.Neden sonra aklıma pastaların üzerlerini kürdanla süsledikleri geldi ve en son karar olarak aldım kürdanı elime renkli karışıma batırıp süsledim kurabiyeleri ve en sonunda diğerlerine nazaran daha iyi sonuç aldım ve en güzel kısmı bu oldu kurabiye için bile olsa renklerle uğraşmak iyi gelmişti bana ve nihayetinde ben de süslü kurabiye denemelerime başlamış oldum.


       

    Gitgel Konya 6 saat derlerdi ben oralardayken ve bir türlü anlamazdım ne demektir bu hani Konya küçük bir yer de yürüyerek bir uçtan bir uca 6 saatte mi kat ediliyor derdim kendi kendime çünkü o kadar düz bir şehir ki öğrencilik hayatım boyunca kampüse gitmek hariç pek toplu taşıma araçlarından faydalanmadım desem yeridir meşhuuur tabanvay kelimesini orada öğrendim ve çok sık faydalandım kendisinden neyse konumuza geri dönelim ilerleyen zamanlarda öğrenecek olduğum üzere Ankara Konya arası mesafeyi anlatmak için kullanılıyormuş bu kelime.Malum artık ben de okullu oldum ve Konya maceram yeniden başladı ama İstanbulla arasındaki mesafe 9 saat olan hatta tcdd ile 13 saate ulaşan bu yolculuk Pegasus sağolsun 50 dakikaya düşüyor saat bile değil dakika.Hatta 50 dakikada Konyadan İstanbula gelmek ve Sabiha Gökçenden Taksime trafiksiz İstanbulda 45 dakikada gelmek hoş bir duyguydu anlatılmaz yaşanır.İlk günler uçak korkusu sarmıştı her yanımı ama yendim çok şükür bir dönüş yolculuğum sırasında yanımda oturan beyefendinin benden de çok korktuğunu görmek korkumu normalleştirdi ve yenmemi sağladı artık ne demekse.....Neyse Konyaya gittiğimde okul yıllarından arkadaşım ve sanal ortam sayesinde daha sık görüştüğüm Hediyenin evinde kalıyorum onun rehberliğinde gezip nostalji yapıyorum.Her şehir gibi Konya da çok değişmiş yıllar içinde büyümüş ama merkezi hiç değişmemiş hatta şu bina hala bizim zamanımızdaki ile aynı renk ve o meşhur tranvayı hala bizim zamanımızdaki ile aynı .Konyayı anlatmaya kelimler yetmez gidip görmek yaşamak lazım bence havasını solumak ama kışın değil çünkü doğalgaz gelmesine rağmen hala o meşhur kömür kokusu duruyor nedense

  Kampüs çok değişmiş bu arada fakültelerin çoğu kampüse taşınmış kampüse hernekadar küçük bir kasaba otogarını hatırlatsa da bana alışveriş merkezi açılmış bunu ben öğrenci iken söyleselerdi ben dahil kimse inanmazdı salamsız sandviçe alternatif olarak susamlı tavuk olarak nitelendirdiğimiz simit yiyebildiğimiz kampüste (o nefis kek ve kuarabiyelerini yediğimiz hukukun kantinine haksızlık etmeyelim) açık büfe kahvaltı yaptım şaşkınım.Bunlar güzel gelişmeler bence daha da gelişiyor kampüs hala inşaat çalışmaları devam ediyor.

   Konyaya gidip de Bedestene gitmek olmaz öğrencilik yıllarımda da çok severdim oraları o kendine has sessizliği ve kalabalığı beni mest ederdi ısrarlarına dayanamayıp esnafın çok tezgah indirmişliğimiz vardır Hediye ile yaramazmışız sanırsam.


    Konya klasiklerinden biri de etli ekmek eeee yemeden dönülür mü Hediyenin methi üzerineKapu Camisinin yanında Babacan da yedik etli ekmekleri nefisti nefis ama bizce etli ekmek gidip yerinde yenilmeli öyle paket maket bozar etli ekmeği çıtır çıtır yiyeceğim dersen Baycana gideceksin çıkacaksın aile salonuna ve afiyetle yiyeceksin.